Geçmişten bugüne gastronominin gelişimi, yemek yeme eyleminin hayatta kalma ihtiyacından öte anlamlar taşıdığı bir süreci ifade etmektedir. Yemek, pek çok getirisi refah, zenginlik ve devlet sembolü olarak kabul edilmiş, insanların uygarlık derecesi açısından bir gösterge olmuştur. İnsanlar yemekle ilgili araç gereçler yapmış ve kullanmışlardır. Yemek, toplumsal bir etkileşimi içerir ve bu işletim işletmecisi olarak kuralların ortaya çıkmasını sağlar. Sofrada birlikte yemek yemek, sofra adabı olarak yükümlülüklerin gerekliliğini beraberinde getirir, ancak bu kuralların kültürel geçişlerine göre değişiklik gösterir. Yemek, aynı zamanda kimlik örneklemesi bir güvensizlik ( örneğin, Budistlerin et yememe tabuları gibi) ve tarih boyunca politik bir araç olarak da kullanılmıştır. Tüm bu özellikler, Yemeğin yanından ayrılmanın önemini artırmaktadır. Yemek tüketimini değerlendirme, evrensel boyutu anlamak da gelir.
Modern insan (Homo sapiens) dünya üzerinde 200.000 beri sahip olduğu var olduğu biliniyor. İnsanlık hücrelerini barındıran en temel ihtiyaçlarından biri olan yiyecek-içecek ihtiyacını karşılamak için insanlar vahşi hayvanlarla, zorlu doğa koşullarıyla ve zaman zaman da kendi türleriyle mücadele etti. İnsanlar başlangıçta bitkisel besinleri topluyor, meyve ve sebzeleri yemek, böcekleri tüketiyor ve daha sonra avlanarak hayvansal besinleri elde etmek yoluyla beslenmelerini gideriyorlar. Kolaylıkla avlayabilecekleri kapsamlı veya güçlü hayvanların yaşadığı artıkları tüketmeleri muhtemeldir. Zaman zaman insanlar yapmış oldukları sonlar ve icatlarla diğer canlılardan üstünlüklerini ortaya koymuşlardır. Bu hamlelerin en önemlilerini ateşin yetiştirmesi ve buğdayın öğütülerek bir hale getirilmesidir. Ateş sayesinde insanlar hem ısınmış hem de pişirmeyi öğrenmişlerdir. Özellikle hayvansal besinleri pişirerek daha kolay sindirilecek ve daha yolcu olduğunu fark ettirir. Zaman eti tek başına tüketmek yerine yanına sebze gibi diğer unsurları eklemeye